Doğa Alarm Veriyor

Doğa Alarm Veriyor

İlgili konu

Küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi global krizler ile şu an için Dünya’yı esir almış olan Covid-19 salgını, doğanın kırmızı alarm verdiğinin hâlihazırdaki en önemli işaretleri.

Haber: Dilan Yılmaz

Covid-19 salgını nedeniyle gündelik yaşamın ve düzenin belirsiz bir süreliğine askıya alındığı ve büyük çoğunluğun gerek evlerde gerek başka alanlarda karantina altına alındığı şu günlerde hepimiz sağlığımız hakkında ciddi biçimde endişeleniyoruz. Gün geçtikçe şiddeti artan Corona pandemisi ve buna ancak son dakika alınan önlemler, çevre aktivistlerinden yetkili uzmanlara kadar birçok kişi ve grubun yıllardır gezegenimizin küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle içinde bulunduğu tehlikeyi anlatmaya çalışmasını aklımıza getiriyor. Zira insanlar olarak, uzun süredir parçası olduğumuz ekolojik sisteme karşı savaşıyoruz ve bunun getirilerinin, doğanın bize karşı çaldığı alarm sirenleri olduğunu görüyoruz şu dönemde.

Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği bünyesinde oluşturulan “Buğday Hareketi”, ekoloji ve çevre bilincine sahip üretici ve tüketiciyi buluşturarak adil ticaret ortamı oluşturmayı hedefliyor. Ben de çevre bilinci konusunu küresel ölçekten biraz daha özele indirgeyerek sofralarımıza da taşıyabilmek maksadıyla kendilerine sorularımı yönelttim ve şu an üzerinde çalıştıkları “Zehirsiz Sofralar İçin” projeleri hakkında bilgi aldım.

Sizi özellikle sosyal medya mecraları üzerinden az çok biliyoruz fakat ilk ağızdan da kim olduğunuzu dinlemek isteriz. Buğday Derneği nedir, neden kurulmuştur, amaçları nelerdir, ekolojik yaşamı koruma ve sağlıklı beslenme konusunda ne türden kaygılar güder?

Buğday Hareketi’nin ilk tohumları 1990’lı yılların başında, Bodrum pazarında tam pirinç, zeytinyağı, adaçayı, kekik, deniz tuzu satan Victor Ananias’a ait küçük bir tezgahta atıldı. Tezgah daha sonra dükkana, dükkan da restorana dönüşürken, ekolojik yaşam bilgisini insanlara ulaştırmak için Buğday Dergisi çıkarıldı. 2002 yılında da dernekleşerek Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği adını aldı. Buğday Derneği olarak niyetimiz; tek tek bireylerde ve bir bütün olarak toplumda ekolojik yaşam bilinci ve duyarlılığı oluşturmak; ekolojik dengelerin geri dönüşü olmayacak hız ve biçimde bozulması sonucunda ortaya çıkan sorunlara çözüm yolları sunmak ve doğa ile uyumlu yaşamı desteklemek. Bu doğrultuda iletişim faaliyetlerine çok önem veriyoruz; matbu ve dijital yayınlar, eğitim ve söyleşiler, sosyal medya, basın bültenleri ve röportajlar aracılığıyla elimizdeki bilgiyi yaymaya çalışıyoruz. Çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen sürdürülebilir tarım yöntemlerinin yaygınlaştırılması; geleneksel süreçteki üretimlerin korunması, sürdürülmesi; yerleşimleri, üretim ve tüketimleri ile yaşamları doğayla uyum içinde olan insan topluluklarının varlıklarını sürdürmesine katkıda bulunulması; bu alanda yaşayan örneklerin desteklenmesi, yeni örnekler oluşturulması ve bu örneklerin sürdürülebilir hale gelmelerinin desteklenmesi insan gereksinimlerinin ekosistem döngülerine uyum içinde yeniden tanımlanması; doğal gereksinimlere denk düşen üretim ve tüketim modellerinin ve teknolojilerinin desteklenmesi ve uygulanması; bireyin doğa ve çevresi içerisinde yaşayabilmesi için bilgilendirilmesi ve becerilerini geliştirebilmesi amacıyla faaliyet alanları yaratılması, bilgi ve kültür alışverişini sağlayan turizm anlayışının geliştirilerek uygulanması yolunda projeler yürütüyoruz. Bu kapsamda yürüttüğümüz başlıca projeleri şu şekilde sıralayabiliriz; %100 Ekolojik Pazarlar, Ekolojik Çiftliklerde Ziyaret (TaTuTa), Tohum Takas Ağı, Türkiye Çöpünü Dönüştürüyor, Doğa Dostu Kent Bahçeleri, Arıları Yaşatalım ve Zehirsiz Sofralar.

Şu an üzerinde çalıştığınız "Zehirsiz Sofralar" adlı projenizden bahsedebilir misiniz? Bu proje ile neyi amaçlıyorsunuz?

Avrupa Birliği tarafından Sivil Toplum Diyaloğu V Programı kapsamında desteklenen ve Avrupa Pestisit Eylem Ağı (PAN Europe) ortaklığında yürüttüğümüz “Zehirsiz Sofralar” projesi Nisan 2019’da başladı. 31 Mart 2020'ye kadar devam edecek olan bu proje ile pestisitlerin olumsuz etkileri ve pestisitlere alternatif yöntemler hakkında üretici ve tüketicilerde farkındalık yaratmayı; Türkiye ve AB’de pestisitlerle ilgili çalışan STK'lar arasında işbirliğini artırmayı; Türkiye’deki STK’ların kampanyacılık, lobicilik ve savunuculuk konularındaki kapasitelerini geliştirmeyi amaçlıyoruz. Pestisit kullanımının azaltılması için ortak mücadele etmek üzere; tüketici hakları, sağlık, tarım, gıda, ekolojik yaşam, doğa koruma ve çevre gibi farklı alanlarda uzmanlaşmış 100’ü aşkın kurum ve inisiyatifi bir araya getirerek Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın kurulmasına öncülük ettik. Ağ’ın 23 Kasım 2019’da düzenlediği uluslararası konferans ile birlikte “Tüm Canlılar için Zehirsiz Sofralar” başlığıyla bir imza kampanyası başlatıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı’na yönelik yürüttüğümüz bu kampanyada Dünya Sağlık Örgütü tarafından “son derece tehlikeli”, “yüksek seviyede tehlikeli” ve “muhtemel kanserojen” olarak belirlenen ve pestisitlerde kullanılan 13 etken maddenin öncelikle ve ivedilikle yasaklanmasını talep ediliyoruz. Pestisitlerin tamamının ise 2030 yılına kadar yasaklanarak, doğa dostu, zehirsiz yöntemlerle tarımsal üretim yapılması için Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından gerekli adımların atılmasını; doğa dostu tarım yöntemlerinin ve bu yöntemlerle tarım yapan küçük üreticilerin desteklenmesini; üreticileri doğa dostu, zehirsiz yöntemler kullanmaya teşvik edecek politikaların uygulanmasını istiyoruz. Türkiye'de tarım ve gıda ürünlerinde kullanılan pestisitlerle ilgili denetimlerin artırılması, elde edilen denetim sonuçlarıyla ilgili şeffaflık sağlanması da taleplerimiz arasında yer alıyor. Endüstriyel tarımda yetiştirilen ürünleri için zararlı olabilecek böcek, ot, mantar ve bunun gibi canlılara karşı, koruma amaçlı kullanılan pestisitler bir gıda güvenliği ve gıda bağımsızlığı sorunudur. Zira gıda ürünlerinde kalıntı bırakarak akut ya da kronik sağlık sorunlarına yol açmanın yanı sıra; doğaya ve biyolojik çeşitliliğe ciddi zararlar veriyor. Türkiye’de çılgınlık boyutuna varan pestisit kullanımı, özellikle son 4 yılda %51 artmış durumda. Bugün yediğimiz bir elmaya soframıza gelene kadar ortalama 16 kez pestisit uygulanıyor. Oysa pestisitler, endüstriyel tarımda gelir ve verimliliği artırmak yerine, toprakların kirlenerek daha da fakirleşmesine neden oluyor. Tarım zehirleri, suni gübreler, hormonlar, genetiği değiştirilmiş veya hibrit tohumlara dayalı endüstriyel tarım, güvenilir, besleyici, yeterli ve sağlıklı gıdaya erişimi zorlaştırıyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2018 verilerine göre dünyada 820 milyonu aşkın insan açlık çekiyor. Araştırmalar, dünyadaki açlık sorununun yetersiz gıda, yani üretimle ilgili olmadığını ortaya koyuyor. Açlığın asıl sebebi ise gıdanın paylaşımı, yoksulların yeterli gıdaya erişememesi ve gıda israfı. Yani buradaki sorun açlık değil, açgözlülük. Pestisitlere mahkum değiliz. Doğa dostu yöntem ve teknikler ile ürün kaybı yaşanmadan üretim yapmak mümkün. Türkiye’de yüz binlerce çiftçi zehirsiz ürünlerini, sayıları giderek artan ekolojik pazarlarda, doğal ürün dükkanlarında, gıda topluluklarında çiftçilerle dayanışma içinde olan türeticilere doğrudan pazarlıyorlar. Proje kapsamında, pestisitlerin zararlarını ve alternatif yöntemleri tüketici, üretici ve karar vericilere öneriler ve güncel haberleri konu alan www.zehirsizsofralar.org sayfası açıldı. Bilim insanlarının ve doğa dostu üreticilerin yer verildiği 16 bölümlük bir belgesel filmi çekilerek YouTube başta olmak üzere birçok platformda yayınlandı ve çok geniş kitlelere ulaştı. Ayrıca, tüketicilere ve üreticilere yönelik iki ayrı rehber hazırlandı. Tüketici rehberinde, pestisitler ve zararları, tüketicilerin bu konuda neler yapabileceği ile birlikte sağlıklı gıdaya ulaşmanın yolları anlatılırken; üretici rehberinde ise dünyada ve Türkiye’de pestisit kullanımı, pestisite (özellikle çiftçilerin) maruz kalması durumunda sağlığa etkileri, verimlilik ilişkisi, maliyeti, alternatif yöntemler ve teknikler hakkında bilgiler verildi. Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın çalışmaları kamuoyunda ve karar vericiler nezdinde karşılık bulmaya devam ediyor. Kampanya taleplerine ilişkin şu ana kadar TBMM’de 3 soru, 1 araştırma önergesi verildi. Kampanyada acilen yasaklanması talep edilen 13 pestisit de dahil, 41 pestisit etken maddesinin yasaklanması konusu Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gündemine alındı. Zehirsiz Kampanya’ya şu ana kadar 125 bin kişi imzalayarak destek verdi ve kampanya ile ilgili 300 farklı medya kuruluşunda haberler yayımlandı. Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın en büyük başarısı, pestisitlerin zararları ve alternatif yöntemler konusunda farkındalık yaratmak oldu. Kasım 2019’da başlayan Zehirsiz Kampanya talepleri dijital medyada şu ana kadar 10 milyon kişiye ulaştı. Kamuoyunda ve karar vericilerde yaşanan bu farkındalığın, pestisit kullanımını azaltmak ve sağlıklı gıdaya erişim konusunda önemli değişikliklere vesile olacağına inanıyoruz.

Bu konuda çalışmalar yürüten bir oluşum olarak, ekolojik dengenin korunmasının insanlar ve doğa için neden ve ne ölçüde önem teşkil ettiğini bize anlatabilir misiniz?

Buğday Derneği olarak, insanların doğa ve diğer canlılarla uyum içerisinde yaşadığı ekolojik bir yaşamın hayalini kuruyoruz. İnsanı doğadan ayırmadan ve bütünün parçası olduğumuz fikrinden hareketle, özellikle gıda konusunda ve dolayısıyla toprak, üretim konularında çalışmalar ve projeler yürütmeye devam ediyoruz. Biz doğa dostu yöntemlerle, başka bir üretimin mümkün olabileceğini savunurken; endüstriyel tarımın, dünyada hızla artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamayacağı gerekçesiyle üreticilere dayattığı birçok yöntemin, insanlığa ve doğaya nasıl zararlar verdiğine ne yazık ki hepimiz şahit oluyoruz. Oysa yapılan bilimsel araştırmalar, organik tarım gibi doğa dostu yöntemlerin dünyayı ve Türkiye’yi besleyebileceğini kanıtlıyor. Ekolojik bir yaşamın hayalini kuranlar olarak, gıdamızın sorumluluğunu hep birlikte almamız gerekiyor. Zira, gıda meselesiyle ilgili tüm sorunların temelinde gıdanın öyküsü ile bağımızın kopması, gıdanın üretilmesi ve soframıza geliş sürecinin bir endüstri haline gelerek insana yabancılaşması yatıyor. Tüketici olmaktan vazgeçip, türetici olmaya karar vermeliyiz. Hepimizin haklarımızın farkında ve karar alma süreçlerine katılımcı olmamız, gıda tercihlerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Doğanın bize sonsuz imkanlar sunduğunu düşünerek, sadece kendi ihtiyaçlarımıza dönük şekilde çevremizi değiştirmeye çalışıyoruz. Ancak doğa, artık korunmanın ötesinde onarılmaya ihtiyaç duyuyor. Bunu da sadece tarım ile değil, yaşamın her alanındaki üretim süreçlerine entegre ederek gerçekleştirebiliriz. İhtiyaçlarımızı belirlerken atacağımız her adımın doğadan yana olmasına özen gösterebilirsek, daha ekolojik bir hayatı mümkün kılabiliriz.