Yirmi Yaşında Bir Direniş: İşçi Filmleri Festivali Perdelerini Açtı
Haber ve Fotoğraflar: Beyza Gündüz
Sponsorsuz, ücretsiz ve yarışmasız... Türkiye'nin alternatif sinema alanındaki en uzun soluklu festivallerinden biri olan Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, bu yıl yirminci kez sinemaseverlerle buluştu. İstanbul, Ankara ve İzmir’de eş zamanlı düzenlenen festival, bu yıl da 1-11 Mayıs tarihleri arasında “emek” ekseninde güçlü bir seçki sunarken, salonlarını otosansürsüz sinemanın yuvasına dönüştürdü.
Gösterimler Ücretsiz, Filmler Yarışmasız
Beyoğlu Sineması, Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit, Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi ve TAK Kadıköy gibi mekânlarda gerçekleşen gösterimlerde emek, göç, toplumsal cinsiyet, çocuk işçiliği ve dayanışma gibi temalar içeren toplam 81 yapım, seyirciyle buluştu.
Festivalin İstanbul ayağının sunuculuğunu üstlenen Emre Canpolat, Atlas Sinemasındaki açılış gecesinde, festivalin sponsorsuz ve yarışmasız niteliğine özel vurgu yaptı:
“20 yıldır buradayız. Ne bir sponsorumuz oldu ne bilet gişeleri kurduk ne de filmleri birbiriyle yarıştırdık. İşçilerin, emekçilerin, halkların, ezilenlerin, görülmeyenlerin hikâyelerine yer açtık.”
Yirminci yılında festival, çocuk işçiliğine, göç etmek zorunda kalanlara ve küçük yaşta evlendirilen çocuklara adandı.
1 Mayıs Marşı eşliğinde 19 Mart öğrenci eylemlerine ve 1 Mayıs’a ilişkin video gösterimi gerçekleşirken, direniş temsilcisi olan beş üniversite öğrencisi de sahnede ağırlandı.
Üniversite öğrencileri festival sahnesinde.
Zülfü Livaneli ve Mehmet Türkmen’den Dayanışma Mesajı
Zülfü Livaneli, açılışa gönderdiği görüntülü mesajda festivalin çok önemli bir işlevi yerine getirdiğini iletti. Birleşik Tekstil, Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen ise ev hapsinde olduğu için sahnede yer alamadı; ancak gönderdiği video alkışlarla karşılandı:
“Filmler, hayatın görünmeyen çatışmalarını gösteriyor. Emekçilerin gerçek hikâyelerini anlatan az sayıdaki yapımlar, bizlere sadece izlemekle kalmayıp hatırlamayı ve öğrenmeyi de sağlıyor. Bir gün, bu hikâyelerin sonunda özgürleşmiş bir dünyada hep birlikte yaşayacağız.”
Açılıştan bir kare.
Onur Plaketleri ve Emek Ödülleri
Festival, bu yıl emekçilerin sinemasına yıllardır destek veren isimleri de unutmadı. Alin Taşçıyan, Güzide Arslan ve Mert Fırat’a onur plaketi takdim edildi.
Taşçıyan, sahnede “Harika bir festival programı bizi bekliyor, resmen yıkılıyor!” diyerek seyircilere heyecan kattı.
2025 yılı Sinema Emekçisi Ödülü ise Ezgi Baltaş’a verildi. Ödülü, yönetmen Emin Alper takdim etti.
Festival bu yıl, yönetmen Yeşim Ustaoğlu’nun sinemasına retrospektif bir bakış sundu. Ustaoğlu’nun “Güneşe Yolculuk”, “Bulutları Beklerken” ve “Pandora’nın Kutusu” gibi filmleri gösterim listesinde yer alıyordu.
Açılış Filmi: “Döngü”
Açılış filmi olarak izleyiciyle buluşan “Döngü”, yönetmen Erkan Tahhuşoğlu’nun ev içi emek ve sınıf çatışmasına odaklandığı yapımlarından biri. Film, uzun yıllardır gündelikçi olarak çalışan Sevim’in, çalıştığı evde yaşanan bir iş kazasının ardından içine sürüklendiği etik ve sınıfsal çıkmazı anlatıyor.
Döngü, festivalin açılış filmiydi.
Festival Yayını: “Değişen Sinema, Değişen Seyirci” ve Lalehan Öcal ile Söyleşi
Festival bu yıl yalnızca film gösterimleriyle değil, yazılı bir üretimle de sahnedeydi. İFF kurucularından Önder Özdemir’in yayına hazırladığı “Değişen Sinema, Değişen Seyirci” adlı kitap, Türkiye’de bağımsız sinemanın dönüşümünü ve seyircinin bu dönüşüm karşısındaki pozisyonunu tartışıyor.
Kitap, NotaBene Yayınlarından çıktı.
Kitabın yazarları arasında olan Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Lalehan Öcal ile kitap yazım sürecini, festivalin açılış filmini ve İFF’nin bugünkü siyasal düzlemdeki yerini konuştuk.
İFF’nin yalnızca İstanbul’da değil, eş zamanlı olarak pek çok şehirde yürütülmesinin önemine değinen Öcal, hem kültürel üretimin birçok şehre ulaşmasının hem de festivalin yirmi yıldır dayanışmayla devam etmesinin çok değerli olduğunu belirtti.
Dr. Öğr. Üyesi Lalehan Öcal
Öcal’a göre, alternatif festivaller yalnızca birer film gösterim platformu değil, aynı zamanda kamusal birer tartışma zemini. İşçi Filmleri Festivalinin sosyal anlamda düşünmemizi sağlayan bir alan açtığını vurgulayan Öcal, “Tıpkı açılış filmi olan ‘Döngü’de olduğu gibi, sorgulamaya açık alanlar yaratılıyor. Kamusal alan, halkın dertlerini içerecek biçimde şekilleniyorsa, bu tür festivallerin varlığı da bu dönüşümün bir parçası oluyor” dedi.
Ancak, bu yılın açılış filmi “Döngü”ye dair daha eleştirel bir noktaya dikkat çekti. Filmde göçmen karakterlerin antagonistik bir pozisyona itilmesini problemli bulduğunu belirten Öcal, yapımın sınıf çatışmasını derinleştirdiğini, çözüm ya da dayanışma imkânı sunmadığını söyledi:
“Film işçi sınıfını anlatıyor gibi gözükse de, dayanışma yerine çatışma yaratıyor. Egemen ideolojinin kendisini yeniden üretmesini izliyoruz adeta. Sürekli otobüste yolculuk eden işçi karakterin patronun büyük çıkarlarına uygun hizmet verdiği bir noktada patronun şoförlü aracına binmesi ve araba camından otobüs yolcularından biri ile göz göze gelmesi filmin etkili sahnelerinden biriydi. Büyük çıkarlara hizmet koşulunda, sınıfsal pozisyonun nasıl geçici küçük konforlar kazandığını imleyen bir karşılaştırma sunuyordu... Sinematik olarak güçlü tarafları var ama ideolojik olarak bize bir ufuk vadetmiyor.”
Döngü'nün afişi.
“Uluslararası Film Festivalleri, Hollywood Kültür Sanat Politikaları, Festival Çerçevesinde Anaakım Alternatifler” başlıklı kitap bölümünü kaleme alan Lalehan Öcal, festivallerin egemen anlatılarına dikkat çekerek kitap bölümünde filmlerin nasıl belirli kalıplara sığdığını ve hâkim anlatılarının nasıl da her şeyi kendi içinde soğurduğunu şu örnekle anlattı:
“Festivaller, kültürel dünyamızda bir ihtiyaç. Öğrenciliğimden bu yana bu açlıkla festivallere tutundum. Festivaller anaakımın dışından örneklere yer verebiliyor. Öyküsü anlatılmayan, sesini duyurmaya çalışanların hikayelerini, Hollywood gibi ana akım cephelerde bulmak çok zor. Festivaller dışında örneğin, Filipinler ya da Şili’den filmlere rastlama ihtimaliniz neredeyse yok.”
İşçi Filmleri Festivalinin bu anlamda “dayanışmacı kültürel üretim açısından” önemini hatırlatan Lalehan Öcal, festivalin yirmi yıldır bu hatta devam etmesini de “direnişin sürekliliği” olarak yorumladı.