Kadınlar her yerde
Hikaye şöyle başlıyordu: Bir itfaiyeci, bir arama kurtarma ekip şefi, bir otopark görevlisi, bir metro makinisti ve bir sanayi dalgıcı kadın olursa ne olur? Toplum, “kadın başına” dışarı çıkarılmayanları değil, tuttuğunu kopartan güçlü kadınları görür. Mutlu son.
Söyleşi: Şeyda ÖZTÜRK
Yeni dünya düzeninde kadınlar çok farklı meslek dallarında çalışıyorlar. Geçmişte baskı gören, kısıtlanan, evlere kapatılan, sadece bir kaç alanda çalışabileceğine inanan kadınların sayısı daha fazlayken, bugün ayaklarının üzerinde duran, direnen ve dünyayı değiştirmeye ortak olan kadınları daha fazla görüyoruz. Her ne kadar farklı meslek dallarına girseler de, bazı meslek dallarında kadınlar hala daha yadırganıyorlar. Biz de toplumun kadınları görmeye ‘pek’ alışık olmadığı mesleklere yöneldik ve alanlarında oldukça başarılı beş farklı meslekten kadınla söyleşi yaptık.
İtfaiyecilik mesleği de yıllardır erkeklerin elinde diyebiliriz. Türkiye’de bir ilke imza atarak İzmir İtfaiyesi yıllar önce kadınları almaya başladı. Günümüzde de İstanbul gibi başka büyük şehirlerde de itfaiyeci kadınları görmekteyiz. Mesleği gerçekleştirirken neler hissettiklerini 2012 yılından beri İzmir İtfaiyesi’nde er olarak çalışan ve son 7 aydır da eğitmen olan P.P. ile konuştuk.
İtfaiyeci olmaya nasıl karar verdiniz? Bu meslekte sizi çeken unsurlar nelerdir?
Babam itfaiyede çalışıyordu ancak itfaiyeci olmak gibi bir isteğim yoktu. Üniversite okurken alım olacağını duyunca başvuru yapmaya karar verdim. Babamdan dolayı da çalışma sistemlerine alışıktım. Belli bir süreçten geçtikten sonra da 2012 Haziran’da işe başladım. Okuduğum alandan farklı olarak bunu yapma sebebim, hiçbir gün birbirinin aynısı değil. Sıradan değil ve farklı. Toplumsal önyargıları yıkan tarafından dolayı da daha çok ilgi duymaya başladım.
İlk çıktığınız vakayı hatırlıyor musunuz?
Tabii ki hatırlıyorum. Bir lastik fabrikasıydı ve giderken kalbim sesinin siren sesine karıştığını hatırlıyorum. Gittiğimiz bölge aynı zamanda babamın da görev yaptığı bölgeydi. İlk vakama babamla beraber çıktım, bunun sorumluluğu da beni oldukça gerdi. Bu yüzden benim için unutulmaz oldu.
Yaşadığınız vakaları düşünürsek, sizi en çok etkileyen şey neydi?
İnsan hayatına dokunmak kalıcı izler bırakır. Benim yaşadığım vakaları düşününce İzmir Depremi beni çok etkiledi. Orada yaşadığımız durumlar, oradaki insanları kendi ailemiz gibi görmemiz. Enkazı tırnaklarımızla kazımıştık.
Bir kadın olarak bu meslekte sizi en çok neler zorluyor?
Bir kadın olarak ilk işe başladığımızda önyargılar çoktu, hala daha belli kesimde var. Birlikte çalıştığımızda neler yapabildiğimizi ve yapabileceklerimizi gördüklerinde algıları değişti. Yangına müdahale ekibinde değilim ama hala daha müdahale ekibinde çalışan arkadaşlarımdan olumlu dönüşler alıyorum. Hala daha postaya dönmem konusunda teşvik de alıyorum. Bu kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. Çalışma arkadaşlarımızın fırsat vermesi ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bize de bu fırsatı verdiler ve bizler kendimizi kanıtladık.
“Kaskı çıkarttığımızda fark ediyoruz”
Seçtiğiniz meslekte çok fazla insan faktörü var. İnsanlar karşılarında kadın itfaiyeci gördüklerinde nasıl karşılıyorlar?
Genelde itfaiyeci kıyafetlerini giydiğimizde ve kask taktığımızda kimse erkek veya kadın diye düşünmüyor. Ne zaman kaskı çıkartsak “aa kadınlar da mı itfaiyede çalışıyor?” gibi tepkiler alıyoruz. Ama aynı zamanda olumlu tepkiler de alıyoruz, bizi gördüklerinde mutlu oluyorlar. Kadının her yerde olması anlamında da çok güzel dönüşler alıyoruz. Bu da bizim daha çok şevkle çalışmamızı sağlıyor. Her yerdeyiz ve her şeyi yapabiliriz. Son yaşadığımız enkazı düşünürsek, birçok birimin altında çalışan kadın kurtarmacılar mevcuttu. Enkazda neredeyse erkeklerle yarı yarıyaydık diyebilirim. Emeğimiz takdir edilesiydi. Orada da gören herkes yaptığımız işten memnundu ve bunun kıymetli olduğunu söylediler. Bu durumlar işi yaparken zorlanmalarımızı azaltıyor. Daha olumlu olmamızı ve başarılı olmamızı sağlıyor.
İtfaiyeciler aynı zamanda arama-kurtarmacılar. Bir enkaza veya yangına girerken soğukkanlı olmak gerekiyor. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Tecrübe ile de alakalı aslında, aynı zamanda karakter yapısı. Bunun yanında pek çok psikolojik yardım veya destek alıyoruz ve bu mesleğimizi etkiliyor. Olaylara bakış açımız değişiyor. Soğukkanlı olarak verdiğimiz kararları etkiliyor ve doğru kararlar alıyoruz. Aldığımız eğitimler de oldukça etkili. Eğitimler ve tecrübe bir araya gelince her şey düzeliyor.
Arama-kurtarma ekibinin lideri
Arama-kurtarma sektöründe ekip liderlerinin genellikle erkeklerden oluştuğu Türkiye’de Selen Kösedağı, Yeditepe Üniversitesi Doğal Afetlerde Arama Kurtarma ekibinin liderliği yapıyor. 2020 yılında aldığı liderliği, uğradığı ayrımcılığı ve liderlikte kadın olmayı Selen Kösedağı’ndan dinledik.
Bir kadın olarak arama-kurtarma ekibinin lideri olmak nasıl? Zorlukları var mı?
Bir arama kurtarma ekibinde kadın olmak ya da kadın lider olmak ise çok daha derin bir konu. Maalesef toplumumuzda çoğu şeyde karşılaştığımız cinsiyet eşitsizliği bu alanda da var. Kadın bir arama kurtarmacı iseniz çoğu zaman tatbikat veya operasyonlarda size daha hafif görevlerin verilmesi, sürekli incineceğinizin düşünülmesi, herhangi bir hitap durumunda diğer ekip veya kurumlardan insanların bazen göz göze bile gelmemesi hatta bulunduğunuz ekipten biriyle iletişime geçmeleri gerekiyorsa genellikle erkekleri kaale almaları gibi durumlar gerçekleşebiliyor maalesef.
Bir vakada karşılarında kadın gördüklerinde ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
Herkes aynısını yapıyor demek yanlış olur ama çoğu insanda ilk başta bir güvensizlik oluyor. Size karşı bakışlarından, söylemlerinden hatta işinize karışma hakkını kendilerinde buluyor olmalarından bunu anlayabiliyorsunuz. Bazen gözleri erkek birilerini arıyor gelip yardım etmesi için. Genellikle de karşılarında kendine güvenen, bu yola insanlara fayda sağlamak için çıkmış pırıl pırıl bir genç kadın olduğunu, erkek olmasa da kendilerine o an ondan başkasının yardım edemeyeceğini kabulleniyorlar. Gerisini tahmin edebilirsiniz; “Allah razı olsun bacım/kızım, kusura bakma saygısızlık ettik, iyi ki varsınız”…
“Hayatı ve cahilliği sorguladım”
Bir kadın olarak, karşılaştığınız en şaşırtıcı an neydi?
Evimin arka sokağından yürürken bir trafik kazası yaşandı. Bir minibüs 7 yaşında küçük bir erkek çocuğa çarptı. İlkyardım yapabileceğim düşüncesiyle hemen müdahale için koşup çocuğun yanına gittim ve bir klasik olan “açılın ben ilkyardımcıyım” cümlesini hayatımda ilk defa kurdum. Maalesef minibüsün tekeri halen çocuğun bir bacağı üstündeydi ve adam arabayı geri çekip çocuğun bacağından yarım tur fazla geçmiş oldu. Ben çocuk ile ilgilenmeye çalışırken sürekli itilip geri doğru çekiliyordum, 6-7 erkek tarafından. Tüm çabalarıma ve çığlıklarıma rağmen beni devre dışı bırakıp gözümün önünde çocuğu koltuk altlarından tutup kaldırdılar ve ayaklarının üstüne bastırdılar. O andan sonra çocuğun bilinci kapandı ve durum benim için daha zor hale geldi. Başka çarem kalmayınca artık dayanamayıp “bakın ben ilkyardımcıyım ve eğer çocuğu bırakmazsanız yapacağınız her hata yüzünden sizi dava ederim” dedim. Tahmin edebileceğiniz üzere herkes bir anda yardım etmekten vazgeçti ve ben de rahat bir şekilde çalışmaya başladım. Yaşadığım bu ilginç olaydan sonra kazanın yaşandığı yolda kaldırıma çöküp kaç dakika hayatı ve cahilliği sorguladım halen hatırlamıyorum.
Liderlerin soğukkanlı olması gerekiyor, bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Herkesin kendince yöntemi vardır, benim yöntemim ise ekibim ve belli kurumlar sayesinde zaman içerisinde eğitim almak ve bilgime güvenmek. Çok sevdiğim dalış eğitmenimin bir sözü vardır ; “Bilgiyle/tekrarla gelen konfor”. Ayrıca lider olduğunuzda farklı bir his geliyor ve bazı şeyleri kendinizden önde tutmaya başlıyorsunuz. Benim için bu ‘bazı şeyler’ ekibimin her bir üyesinin can ve psikolojik sağlığı; ayrıca beni izlerken takip etmelerini istediğim yolu onlara açtığım bilinci. Fiziksel ve mental anlamda sağlıklı kalabilmenin de en büyük anahtarı soğukkanlılıktan geçiyor. Kısacası bir lider ekibi kadardır, bu sözüme sadık kalmaya çalışıyorum.
OTOPARK GÖREVLİSİ
Türkiye’de kadınların yapamayacağının düşünüldüğü bir diğer meslek dalı da otopark görevlisi. 28 yaşındaki Fadile Özge Ulusoy, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) İstanbul Otopark İşletmeleri’nde (İSPARK) otopark görevlisi olarak çalışıyor. Kadınlara istihdam sağlanacağını duyan Ulusoy, hemen başvuru yapmış. Şimdilerde de işini severek yapıyor.
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de pek kadın otopark görevlisi yok. Siz bu mesleği seçmeye nasıl karar verdiniz?
İBB Kariyer’deki iş ilanlarını takip ediyordum. Bu ilanı görüp İSPARK’ta daha önce hiç kadın çalışan olmadığını da öğrenince hemen başvurdum.
Kadın olarak bu mesleği yaparken zorlandığınız anlar var mı?
Bizler sahada çalıştığımız için cinsiyet ayrımı olmaksızın zaman zaman zorlandığımız anlar oluyor, soğuk gibi. İşimizi severek yaptığımız için üstesinden geliyoruz.
İnsanların sizi gördüklerinde, size karşı tepkileri ne oluyor?
Çok şaşırıyorlar, haklılar; yıllardır bu işi sadece erkekler yapıyordu. Hep olumlu, destekleyici, motive edici tepkilerle karşılaştım.
Kadınlar olarak her yapılan işte “yapamazsın” yorumu ile karşılaşabiliyoruz. Sizin karşınıza kötü yorumlar geldi mi?
Tabi ki, özellikle yakın çevremin aklında çok soru işareti vardı. Çok zorlanırsın, sokakta olacaksın yapamazsın diyenler oldu.
“Eşitiz ama detaycı olduğumuz için daha başarılıyız”
Önlerindeki engelin yanı sıra kadınlar pozitif ayrımcılığa da uğruyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz, buna gerek var mı?
Gerekli donanımlara sahip olup, eşit koşullar sağlandıktan sonra kadın ve erkek arasında hele ki iş hayatında hiç bir fark kalmıyor. Eşitiz; detaycı olduğumuz, farklı bakış acısına sahip olduğumuz için daha başarılıyız.
Karşılaştığınız en şaşırtıcı an neydi? Kadın olmasaydım bunu yaşamazdım dediğiniz an?
Kötü bir durumla karşılaşmadığım için kendimi şanslı görünüyorum. Daha çok tebessüm ettiğim anlar oldu, pandemi sürecinde yüzde maske olduğu için hepimiz tanınmaz haldeyiz önce erkek zannedip sesimi duyunca mahcubiyet yaşayanlar çok oldu.
METRO HATTI MAKİNİSTİ
Serpil Çiğdem, 1994 yılında başladığı makinistlik mesleğinden 1,5 sene önce ayrılarak emekli olmuş. 25 yıl boyunca makinistlik yaptığı İstanbul’da hala daha çok fazla kadın makinist yok. İşe girdiği yıllarda yaşadıklarını ve meslek hayatını Serpil Çiğdem ile konuştuk.
Siz bu mesleği seçmeye nasıl karar verdiniz?
En büyük sebepler sanırım çok eskiye dayanıyor. Çocuk yaştan itibaren hep farklı bir meslek istemiştim. İtfaiyeci veya polis olmak istemiştim. Kadınların az çalıştığı alanlar her zaman dikkatimi çekti. Okuduğum okulda bile çok fazla kız çocuğu yoktu.
Kadın olarak bu mesleği yaparken zorlandığınız anlar var mı?
Eğitime alındığımda bile önüme duvar örüldü diyebilirim. 21 yaşında, 48 kilo ufak bir kızdım. 10-15 kişilik eğitim gurubundaki tek kadın da bendim. Eğitmen, “eğer adaylar arasında bir erkek adayla eşit puan alırsan, seni değil de onu tercih ederim” demişti. İleride yaşayacağım evlilik ve çocuk gibi unsurlardan dolayı eğitiminin boşa gideceğini ve erkek seçeceğini söylemişti. Bu benim daha fazla hırs yapıp daha fazla çalışmama sebep oldu. Herkesten daha iyi olmam gerekiyordu.
İnsanların sizi gördüklerinde tepkileri ne oluyordu?
İlk yıllarımda çok dikkat çekiyorduk. Anons sesini duyan koşa koşa öne gelerek bize bakıyordu. O dönemler daha da garip geliyordu bir kadının kullanması. Araçtan inince çiçek veren, bize günaydın diyen çok fazla insan vardı. Ben hamileyken de çalışıyordum, “hamile kadını çalıştırmaya utanmıyor musunuz?” diye beni amirime şikayet etmişlerdi. Hamile makinist olarak ilktim herhalde, araç arızalanınca bile tamir ediyordum. Gerçi sadece olumlu olarak düşünmemek gerek, arada çatlak çıkıyordu. Tren arıza yaptığında sırf kadın kullandığı için olduğunu düşünenler vardı.
“Üniformalı kadınlardan korkuyorlar”
Kadınların karşılaştığı en büyük engel insan faktörü diyebiliriz. Her yapılan işte “yapamazsın, beceremezsin” gibi yorumlarla karşılaşabiliyoruz. Siz bu yorumlarla karşılaştınız mı?
Hayatın her alanında maalesef bu var. Hala daha kadınlara empoze edilen şu düşünce var; “kadınsın, kadın olmana rağmen çalışıyor olman bile bir lütufken daha fazlasını isteme.”.
Karşılaştığınız en şaşırtıcı an neydi? Kadın olmasaydım bunu yaşamazdım dediğiniz an?
Günümüz Türkiye’sinde üniformalı kadınlar korkuyorlar diyebiliriz. Normalde geçmeye korkacağım sokaklardan gece 3’te üniforma ile çok rahat geçiyordum. Ama düşünüyorum da, çalışırken sözlü olarak bile laf dalaşı oluyordu. Treni ben kullandığım için “biz buna mı bineceğiz?” yorumlarını bile duydum.
Düzen değişiyor, kadınlar her yerde diyebilir miyiz?
Toplum kabullenmeye başladı, kadınlar hayatın her alanında var. Normal olan da bu zaten. Kadınlar ne kadar aktif olarak hayatın her alanında olurlarsa her şey daha da normalleşir. Kadınlara göre “farklı meslek” diyoruz ya işte bu alışılmadığını için oluşuyor.
İlk kadın sanayi dalgıcı
Sanayi dalgıçlığı, sportif dalgıçlığın yanında daha fazla uzmanlık isteyen, meslek hastalığı riskinin yüksek olduğu bir dal. Türkiye’de sanayi dalgıçlığı yapan kadınların sayısı oldukça az. Bu kadınlardan ilki de Şebnem Sarvazlar. Sarvazlar, sanayi dalgıçlığını seçmeden önce taksicilik, baristalık ve oto tamircilik gibi pek çok meslek dalında çalışmış. Seçtiği meslek dalında “kadın olmayı” Şebnem Sarvazlar ile konuştuk.
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de pek sanayi dalgıcı yok ve siz ilksiniz. Siz bu mesleği seçmeye nasıl karar verdiniz?
Yıllarca dalış eğitmenliği yaptım. Sonra kızlarımın üniversite zamanları geldi ve daha çok para kazanmak gerekiyordu. Sualtı da beni mutlu eden bir yerdi. O dönemde eğitmen olanlar sanayi dalgıçlığı yapmaya hak kazanabiliyordu. Bende gittim o belgeyi aldım ve sanayi dalgıçlığı yapmaya başladım. Tatil yapmak istediğimde de eğitmenlik yapıyorum, hem para kazanıyorum hem tatil yapıyorum. Türkiyede kadın sanayi dalgıcı belgesi olan bir kaç kişi var, ama onlar da bu işi yapmıyorlar. Bu iş güç kuvvet ve pratik zeka gerektiren bir meslek. Sualtında zamanınız kısıtlı, hızlı hareket etmeniz ve çok çabuk çözüm üretmeniz gerekiyor. Bu sektörde daha çok kadın olmasını en çok isteyen kişi de benim. Her kadın bunu başarabilir, sadece çok istemek ve asla vazgeçmemek gerek.
Kadın olarak bu mesleği yaparken zorlandığınız anlar var mı?
Kadın olarak bu mesleği yaparken aslında zorlanmıyorum, işimi çok seviyorum. Güçlüyüm, zekiyim, teknik bilgim çok iyi, dayanıklı ve azimliyim.
İnsanların sizi gördüklerinde size karşı tepkileri ne oluyor?
Genelde duyunca yada görünce çok şaşırıyorlar, ilgi duyup merak ediyorlar. Sorular soruyorlar ve saygı duyuyorlar. Bazen de hiç tanımadığım insanlar “siz sporcu musunuz?” diye soruyorlar. Mesleğimi anlattığımda da “zaten yapınızdan belli” diyorlar.
“Sizin gibi insanlara kendimi kanıtlamak için”
Her yapılan işte “yapamazsın, beceremezsin” gibi yorumlarla karşılaşabiliyoruz. Siz yıpratıcı yorumlarla karşılaşıyor musunuz?
En büyük zorluk insan faktörü gerçekten. Yeni başlayacağınız bir şirket sizi görünce “vah vah, neden bu işi seçtin? bu iş zor erkek işi” falan diyorlar. Mücadele o anda başlıyor. Dalış ile ilgili almış olduğum çok fazla uzmanlık ve belgem var. Bu tarz konuşma yaşandığı zaman direkt evraklarımı gösteriyorum. Şok oluyorlar, “neden bu kadar eğitim aldın?” diyorlar. Ben de “sizin gibi insanlara kendimi kanıtlamak için” dediğimde birazcık bozuluyor. Sonra dalış konusunda denemeye ve bilginizi sınamaya başlıyorlar. Erkeklerin bile bazen yapamadığı işi bir kadın yapınca dışlanıyorsunuz. Takdir edilmek yerine sizi dışlıyorlar. Ben yaptığım iş ile anılmak istiyorum çünkü ve bu piyasada da çok iyi bir yere geldiğimi düşünüyorum. Türk kadınları olarak da her sektörde adımızı duyurmamız gerektiğini düşünüyorum.
Karşılaştığınız en şaşırtıcı an neydi? Kadın olmasaydım bunu yaşamazdım dediğiniz an?
Kadın olmasaydım bunu yaşamazdım dediğim bir an yok. Çünkü yine ülkemizde saygısız ve yobaz olan insanlar olduğu için kadın olsanız bile bir adam aracından çıkarttığı beyzbol sopası ile sizi dövmeye çalışabiliyor. Kadın olarak sanayi dalgıcıyım olduğum için çok keyifliyim, insanlara kadınların gücümü gösteriyorum. Ülkemizde kadın olarak her tür kötülüğü yaşıyoruz. Tek düşüncem yılmadan devam etmek ve iyi, güçlü, zeki ve başarılı kız çocukları yetiştirmek...