“Le Pen’in söylemleri Macron’u zafere taşıdı”

“Le Pen’in söylemleri Macron’u zafere taşıdı”

İlgili konu

Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Fransızca Bölümü’nden Doç. Dr. Işıl Zeynep Turkan ile Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimini konuştuk. Macron’un yeniden seçilmesiyle ilgili açıklamalarda bulunan Turkan, Marine Le Penin de aldığı oy oranına dikkat çekti. Turkan “Le Pen her ne kadar %42 oy alsa da bu oran %72 katılımın olduğu bir seçimde çok ciddi bir oran. Fransa’da hızla yükselen bir sağ var.” diye konuştu.

 

Haber: Semih Demirhan

Fransa halkı geçtiğimiz pazar günü kararını verdi ve Emmanuel Macron %58 oy ile ikinci kez Cumhurbaşkanı oldu. Karşısındaki sağcı aday Le Pen’in oy oranı ise %42’de kaldı. Bu sonuçla Fransa’da 2. Macron dönemi başlamış oldu. Özellikle Rusya – Ukrayna savaşının olduğu bu dönemde, Avrupa’nın gözü kulağı Fransa seçimlerindeydi. Sandıktan Macron’un çıkması AB’yi ve NATO’yu sevindirdi. Seçim sonuçlarını değerlendiren Doç. Dr. Işıl Zeynep Turkan Macron’un eski popülaritesi ve gücünün kalmadığını ve seçimi Le Pen’in aşırı söylemlerinden dolayı kazandığını söyledi. Turkan “Fransa’da yükselen bir sağ var evet. Fakat bu sağ kendisiyle birlikte Macron’un da oylarını artırdı. Fransa’daki laiklik anlayışı Le Pen’e uymuyor” diye konuştu. Seçimden sonra Fransa’da gözler 19 Haziran’da yapılacak olan Parlamento seçimlerine döndü. Turkan, Le Pen’in, seçimi kaybetmesine rağmen ‘üçüncü tur’ olarak da belirtilen Parlamento seçimlerine odaklanacağını düşündüğünü belirtti. Le Pen bu sefer milletvekili adayı olarak parlamento seçimleri için yarışacak. Biz de bu seçim öncesi Doç. Dr. Işıl Zeynep Turkan ile Fransa seçimleri hakkında konuştuk.

Sizce bu seçim sonucu Fransa’da ve Avrupa’da neleri değiştirecek?

Bu seçimin Fransa’da çok fazla alanı ve konusu vardı. İlk olarak yükselen sağın Avrupa için çok konuşulan bir gerçek olması hepimizin bildiği bir konu. Bunula birlikte Macronun seçilmesi Avrupa’yı mutlu etti. Sandıktan, Avrupa’nın büyük kurumlarını özellikle Brüksel’i ve önemli Avrupa kurumlarını memnun eden bir sonuç çıktı. Macronun seçimden sonraki konuşması biraz sönük, zayıf olduğu söylendi fakat buna karşıt olarak aslında Avrupa kurumlarından ve diğer liderlerden çok daha coşkulu tebrik telefonları, tebrik mesajları, tweetleri aldığı gündeme geldi. Dolayısıyla Avrupa Macron’un seçilmesinden bu anlamda memnun. Macron’a uluslararası ilişkiler dengesinde baktığımızda kesinlikle Putin karşıtı ve Ukrayna’ya destek veren bir siyasi pozisyonu var. Karşısındaki Le Pen’in ise tam bir Putin yanlısı, Pro-Putin tutumu var. Dolayısıyla Avrupa’nın da özellikle Ukrayna’daki gerginlik konusundaki durumu daha Rusya karşıtı bir tarafta olduğu için Macron’un seçilmesi uluslararası ilişkiler dengesinde Avrupa’yı memnun etti. Çünkü her zaman için ekstrem sağ, aşırı sağ Avrupa’da bir tehdit olarak algılanıyor. Her ne kadar Doğu Avrupa’da Orban’ın seçilmiş olduğunu görsek bile diğer ülkelerde böyle bir akım yok. Her zaman buna karşı bir duruş var. Çok büyük bir değişiklik olacak mı konusunda ise Macronu önümüzde çok zor bir dönem bekliyor. Bu yüzden özellikle seçimin ana konusu alım gücündeki problemlerdi ve Fransa’da yapılan anketler de bunu söyledi. Fransa’daki halka “ana sorun, sıkıntı nedir?” diye sorduklarında birinci sıradaki konu alım gücüydü. Daha sonra ise hem korona virüsü ile ilgili konular hem de göçmenlik konusu gündeme geliyordu. Dolayısıyla Macron’u zor bir dönem bekliyor. Fakat Avrupa genelinde baktığımızda bir memnuniyet mevcut diyebiliriz.

Macron’un yeniden seçilmesi Türkiye ile Fransa ilişkileri açısından da yeni bir dönem/sayfa açılmasına katkı sağlar mı?

Fransa ile çok sıkı bir ilişkimiz olduğunu düşünmüyorum şu anda. Türkiye ile Fransa’nın özel bir ilişkisi yok ve Fransa’da tekrar aynı lider seçildiği için çok farklı bir durum olmayacak. Fakat tabii ki bizim farklı bir siyasi yapımız var. Buna rağmen ben çok büyük bir değişiklik olacağını sanmıyorum açıkçası. İkili ilişkilerde statüko korunur ve var olan düzen devam eder.

Macron’u zafere taşıyan en önemli unsurlar nelerdi?

İlk olarak karşısındaki aday gerçekten çok köşeli bir adaydı. Marine Le Pen her ne kadar %42 alsa da bu oran oldukça yüksek çünkü seçime katılım oranı %72 olarak belirtildi. %72’nin içinde %42 almak ciddi bir oran aslında. Fakat Macron bir var olan düzenin devamı, ikinci olarak bir şekilde şehirde ve şehir merkezlerinde yaşayan, eğitimli, orta-üst sınıfın temsilcilerinin oylarını kazandı. Alım gücünün düşümü dünyadaki tüm iktidarları etkiledi ve Fransa’da bir krizin içinden geçiyor. Dolayısıyla enflasyonun arttığı, ekonomilerin daraldığı, covid gibi kapanmaların olduğu tüm ülke ekonomilerinin küçüldüğü bir dönemde Macron Fransa’da elinden geleni yaptı ve bundan sonraki vaatlerinde de çeşitli primlerle ekonomiyi düzelteceğine dair önemli vaatlerde bulunuyor. Burada Macronu başarıya götüren bir krizden faydalanma var. Ek olarak karşısındaki adayın aşırı göçmen karşıtlığı ve kamusal alanda başörtüsü ve dini simgeleri yasaklaması gibi birçok üst perdeden Fransa’daki simgesel laiklik ve var olan yürürlükteki laiklikle de çok ters düşen açıklamaları olduğu için Macron buradan da önemli ölçüde başarı kazandı. Ve tabii ki bu iki turlu seçimde solun da desteği oldu. Melenchon birinci turda çıkamadı belki ama Melenchon’un bir grup seçmeni Macrona kaydı. Hatırlarsak Melenchon birinci turdan sonra “Le Pen’e tek bir oy dahi atmayın” diyerek çok kesin bir açıklamada bulunmuştu. Dolayısıyla Macron buradan da bir sol desteği aldı. Artık sağ-sol ayrışmasından öte yeni bir ayrışma var dünyada bu da milliyetçi ve onun karşısında da küreselciler. Bunun da Fransa seçimlerinde tekrar su yüzüne çıktığını görebiliyoruz. Sol’a oy verenler de artık işçi sınıfı gibi ortanın altında konumlanan, emek gücüyle var olmaya çalışan insanlar değil, çeşitli değerler üzerinden bir araya geliyorlar. Sosyo-ekonomik statüleri üzerinden bir araya gelen bir sol birleşimi görmüyoruz. Ekonomi seviyesi yüksek ama çevre konusuna önem veren, iklim krizi konusuna önem veren, göçmen konusuna önem veren kişilerin de solda toparlandığını görüyoruz. Bunun karşıtı olarak da işçi sınıfı, ücretli çalışanların daha çok sağa kaydığını görüyoruz. Burada zeminlerin de kayganlaştığı bir durum var siyaset açısından da.

Sol’un evrimleşmesini neye bağlıyorsunuz?

Sol değerler ve özellikle de asıl bildiğimiz sağ-sol ayrımı artık yok olmaya başlıyor çünkü dediğimiz gibi artık post materyal değerlerin ön plana çıktığı bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla var olma amacını aşmış bunun dışında bazı değerlere kim destek veriyor ona bakıyor seçmen. Dolayısıyla solun erimesi de bundan kaynaklanıyor. Onları temsil edecek gerçekten işçi haklarını, işçi bilincini, onların varlığını temsil eden partiler artık kalmadı. Bu nedenle sol da artık daha çok ya popülizme kayıyor ya Fransa’da çok olan ekoloji ve iklim konuları ile çok ilgileniyorlar. Sonuçta solu aslında sağ ekstrem temsil etmeye başlıyor. Bu da daha çok alım gücü ve korumacı politikaları sağ akım üstlendiği ve o söylemleri daha çok sağ ve aşırı sağ üstlendiği için tamamen o sol tarafta pozisyonlanmasını bekleyeceğimiz işçi, emekçi ve ücretli kişilerin de sağ partilerin kendi haklarını koruyacaklarını düşünerek sağı tercih ediyorlar. Çünkü tam karşıt olarak daha açılmacı, küreselci dünyaya bir aktör olmayı hedefleyen politikalar var. Macron Fransa gündeminde “Zenginlerin Başkanı” sıfatıyla çok fazla isimlendiriliyor. Dolayısıyla işçi ve ücretli sınıfı o taraf temsil etmiyor zaten. Bu yüzden sağa yöneliyorlar veya oy kullanmıyorlar.

2017 yılındaki seçimde Macron Le Pen’e 10 milyon oy fark atmıştı. Bu seçimde oy farkı 5 milyona kadar düştü. Bunu neye bağlıyorsunuz? Macronun popülaritesi mi azalıyor? Yoksa Fransa’da sağcılık mı yükseliyor?

Macron’un popülaritesinin azaldığı kesin. Çünkü çok düzenli olarak seçim parametreleri yayınlanıyor Fransa’da aylık olarak. Macron açısından burada bir düşme var. İkinci olarak ilk kez Macron böyle bir siyasi hareket başlatmıştı 2017’de. Bilindiği gibi bir parti değil bir hareket olarak kuruldu ‘Yürüyen Fransa Hareketi’ adıyla. Dolayısıyla bu bir heyecan yarattı. Bu yaratılan ilk heyecanın sönmesi çok normal. Biri iktidara geldikten sonra, iktidarı elinde tuttuktan sonra hem popülaritesi hem de gücünü yerleştirdikten sonra o ilgi ve alakanın düşmesi çok normal. Bu süreçte ciddi bir alım gücü sorunu da var. Bu büyük bir ekonomik kriz olarak Fransa’nın karşısında tabii ki Macron’un popülaritesini bu da etkiledi. 2017 yılında oy verenlerin bu seçimde oy vermeme sebepleri ekonomik olabilir. Bu arada aşırı sağ da yükseliyor. Aşırı sağın bir gerçekliği var. Daha önce de belirttiğim gibi %42 oy hiç az bir oran değil ve çeşitli farklı sosyo-ekonomik kategorilerden insanların da sağa kaydığını düşünürsek aşırı sağın yükseldiğini ve orada bir gerçeklik olarak var olduğunu biliyoruz.

Macron ve Le Pen’in seçim kampanyalarındaki vaatleri ve birbirlerinden ayrılan temel farkları nelerdi?

En temel farklılık göçmenlik konusuydu. Le Pen çok ciddi bir şekilde özellikle de kamusal alana el atmayı hedeflediği politikalarıyla Macronla çok net bir şekilde ayrışıyor. Ayrıca Le Penin söylemleri Fransa’daki laiklik ilkesiyle çok çatışan bir durum. Dolayısıyla göçmenlik konusundaki pozisyon almaları birbirlerinden tamamen farklı. Rusya-Ukrayna uluslararası dinamikler konusunda tamamen farklılar. Marine Le Pen bir pro-Putin aday. Macron ise kesinlikle böyle değil. Dolayısıyla uluslararası politika da ayrışıyorlar. Yerel ekonomi politikalarında da yine üretim gibi konularda da özellikle ayrıştıklarını söyleyebiliriz. Çok temel olarak bu milliyetçi ve küreselci ayrışmasına dayanan noktada ayrışıyorlar. Le Pen diyor ki ‘artık biz ithalat yapmayalım. Kendi ürünümüzü kendimiz üretelim, güçlü bir Fransa var, biz üretim yapabiliriz. Neden ithalat yapıyoruz neden mal ihraç ediyoruz bunları kısalım.’ Yani Le Pen’in amacı ekonomik alanda da Fransa’nın dışarı ile olan ilişkilerini minimalize etmek. Macron ise tam karşısında farklı bir pozisyon alıyor. Dolayısıyla ayrıştıkları üç konu, ekonomi, uluslararası ilişkiler ve göçmenlik.

Macron 2017 seçimlerinden önce verdiği vaatleri sizce yerine getirebildi mi?

Bu konu ile ilgili detaylı bir araştırma yapmak lazım. Seçimin üzerinden uzun bir süre geçti ve vaatleri net olarak hatırlamıyorum. Buna rağmen Macron çok zor bir dönemde başkan oldu. Dünyadaki hiçbir ülkenin hiçbir liderin beklemediği bir toplumsal krizle karşılaştı ki Fransa gibi özgürlüklerine düşkün bir ülke için kapanmak, maske takmak gibi önlemler insan hakları konusunda oldukça tartışıldı. Dolayısıyla bu zor bir dönemdi Macron için. Tabii ki Macron öngörmediği bir gerçekle karşılaştı. Buna rağmen Fransa’yı ekonomik kriz ve kovid salgınından en az hasarla çıkarmaya çalıştı ve bunu kısmen başardı. Şu anda Macron’un söylediği söylemler var. En önemli konu olarak şu an ekonomiyi belirlemiş durumda. Alım gücünün artırılması en önemli konu çünkü Haziran ayının sonunda yine iki turlu bir parlamento seçimi var. Le Pen’de parlamentoda çoğunluğu elde etmek için elinden geleni yapacaktır. Bu sebeple şimdi asıl üçüncü tur seçim başlıyor deniliyor. Fakat bunun halk arasında bir önemi olup olmadığı tartışma konusu. Çünkü cumhurbaşkanlığı seçimine %72 gibi bir katılım varken parlamento seçimlerine katılım çok daha düşük olacaktır. Bu da tabii yine temsiliyet krizi ile karşı karşıya olduğumuzu bize gösteriyor.

Fransa’nın Guyane Guadeloupe gibi deniz aşırı topraklarında seçimi Le Pen kazandı. Le Pen’in 2002 de oranlarına baktığımızda oy oranlarının %10’u bulmadığı görülüyor. Bu sebeple günümüzde Fransa’da sağ hareketin güçlendiği çok belli. Peki Fransa gibi güçlü bir sol geleneği olan bir ülkede sol neden zayıfladı?

Göçmen ve kolonize olmuş bir halk ekstrem aşırı sağ bir adayı kendisi için uygunsa destekler. Çünkü orada kolonizasyonla gelen bir milliyetçilik var. Sonuçta bu insanlar oranın yerlisi ve Fransız değerleri içselleştirmiş o değerleri asimile etmiş ve gelecek kuşaklarına da aktarmış gruplar. Dolayısıyla Fransa’nın bölünmesi parçalanması böyle bir şey zaten söz konusu değil. Fakat korumacı değerler etrafında toplanmayı tercih ediyorlar. Öbür taraftan nasıl tehlikeler geleceğini özellikle popülist sağın temel argümanlarından, siyasi söylemlerinden bir tanesi. Yani buradan Le Pen’in adının çıkmasını aslında bu küresel dengelere karşı, global açılmalara karşı ekonomik krize karşı bir pozisyon alma olarak görüyorum. Solun erimesini ise daha önce söylediğim gibi artık sınıfsal bir ayrımdan söz edemiyoruz. Dolayısıyla solu sosyo-ekonomik araçlar üzerinden tanımlayabildiğimiz bir sol gerçekliği yok. Eski ayrışmalardan bahsetmiyoruz, yeni bir ayrışma eklendi. Eski ayrışmalar yok değil, hala varlıklarını sürdürüyor fakat asıl sınıfların ayrıştığı, temel konu değerler. Bu değerler de ulusalcı ve küreselci ayrışması üzerinden insanlar kendilerini pozisyonlara sokuyor.

Başbakan Castex, “Macron yeniden seçilirse istifa ederim” demişti. Castex ile Macron arasında nasıl bir ilişki var? Castex’in istifa etmesi Fransa siyasetini nasıl etkiler?

Başbakan Castex’in istifa edeceği doğru. Çünkü yeni bir kabine, yeni bir hükümet kurulacak. Fransa’nın sitemi yarı başkanlık sistemi. Yarı başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanıyla birlikte Başbakanın da etkisi var. Yani sadece Amerika’daki gibi başkanın ağırlıktaki pozisyonu gibi değil başbakanın da önemli pozisyonu olduğunu biliyoruz. Şu anda Tarım bakanı ve Çalışma bakanından birisi başbakanlık ismi için düşünülüyor. Dolayısıyla yeni bir hükümet yeni bir yapılanma olacak. Demek ki geçtiğimiz 5 yılda Macron ile Castex’in arası çok da iyi geçmemiş ki bu istifayı o da dillendirebiliyor.