Kurtuluşun Fotoğrafçısı Etem Tem’in Anıları Kitap Oldu

Kurtuluşun Fotoğrafçısı Etem Tem’in Anıları Kitap Oldu

İlgili konu

Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nden Prof. Dr. Tülay Alim Baran, Milli Mücadele’yi fotoğraflayan Etem Tem’in hatıralarının yazılı ve görsel hâllerini bir araya getirerek “Tarihe Tanıklık Eden Bir Objektiften Kurtuluş Savaşı: Etem Tem’in Hatıraları” adıyla kitaplaştırdı.

Söyleşi: Canser Seven, Dilan Yılmaz

Etem Tem, Milli Mücadele’nin bugüne kadar adı pek duyulmamış önemli bir ismi. Kurtuluş Savaşı sırasında tarihe tanıklık etmiş çok sayıda fotoğraf çeken Tem özellikle, Büyük Taarruz sırasında Kocatepe’de çektiği, Mustafa Kemal’in başparmağının dudaklarının arasında olduğu fotoğrafıyla hafızalara kazındı. Hakkında çok fazla bilgiye ulaşılamayan Etem Tem, 1971 senesinde aramızdan ayrıldı. Biz de medyada yankı uyandıran bu çalışma ve Etem Tem ile ilgili: “Bu kitap Kurtuluş Savaşı’nda verilen mücadeleyi ve bu mücadelenin hangi koşullar içerisinde yaşandığını bize bir kere daha anlatan bir kitap.” diyen Tülay Alim Baran ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bize biraz kitabınızın oluşum sürecinden bahsedebilir misiniz?

Bu kitap Atatürk’ün fotoğraflarını çeken Etem Tem’in hatıralarından oluşuyor ve ilk defa yayımlanmaktadır. Böyle bir fotoğraf arşivinin olduğunu biliyorduk ancak Tem’in anılarını anlattığı bir kaynaktan haberimiz yoktu. Dolayısıyla bu kitap, onun anılarının da halkla buluşması açısından oldukça önemli. Atatürk’ün meşhur, Kocatepe’deki dalgın, düşünceli ve savaşın ortasındaki bir kader anında çekilmiş olan fotoğrafını herkes bilir. Hatta bir ara paraların üzerinde de yer almıştı. Bu fotoğrafın yanı sıra Tem, 1921’de Mustafa Kemal ile Batı Cephesi’nde karşılaşıyor ve onun fotoğraflarını çekmeye başlıyor. 9 Eylül’de İzmir’in alınışında da İzmir’e giren isimlerden birisi Etem Tem. Kendisi bütün bu süreç içerisinde Mustafa Kemal’in yanında bulunan cephe fotoğrafçısı ve aynı zamanda bir yedek subay. Orada tüm bu fotoğrafları çekiyor. Etem Bey yalnızca, 1921-1922 aralığında Batı Cephesi’nde bulunan Atatürk’ün fotoğrafını çekemiyor.

Etem Tem’in elinde çok büyük bir Atatürk fotoğraf arşivi var ve kendisi, kitapta bulunan “Hatıralarım” kısmında diyor ki: “İlk andan itibaren Mustafa Kemal ile ilgili fotoğrafları topladım.” Yani kendisinin çekmediği ama topladığı çok sayıda Atatürk fotoğrafı da var. Savaş bittikten sonra da Mustafa Kemal’i takip ediyor ve onun savaş sonrasındaki fotoğraflarını da çekiyor. Kendisinin çekmediği ancak savaş sonrasına ait birçok Atatürk fotoğrafı da topluyor. Yaklaşık yedi yüz civarında Atatürk’e ait fotoğraflardan oluşan bir arşive sahip. Etem Tem hakkında biyografik anlamda çok fazla bilgi yok. Bu hatıralar ile birlikte biz de onun tam olarak kim olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Etem Tem aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı’na da katılmış, savaş esnasında Kafkas Cephesi’nde yer almış ve Kafkas Cephesi’nden sonra Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanınca İstanbul’a dönmüştür.

Tem İstanbul’a geldiği zaman 16 Mart işgali başlıyor ve kendisi ne yapıp edip Milli Mücadele’ye katılmak istiyor. Önce İzmir’e gidiyor ancak İzmir’e vardığında, Yunan işgali başlayınca yakalanıyor ve tutuklanıyor. Yaklaşık bir buçuk ay kadar tutuklu kalan Tem, Antalya’ya gidiyor. Antalya’ya gittiğinde İtalyan işgali devam ediyordu. Orada bir İtalyan fotoğrafçıdan fotoğraf makinesi satın alıyor, Etem Tem’in fotoğraf makinesiyle tanışması da bu şekilde başlıyor. Milli Mücadele’ye katılmak için Ankara’ya gelen Tem, fotoğraf makinesi olması dolayısıyla Batı Cephesi’ne gönderiliyor. Ondan hem oraya gidip subaylık yapması hem de fotoğraf çekmesi isteniyor. Eskişehir’de Batı Cephesi’nde bulunurken, Mustafa Kemal’in Eskişehir’e gelmesiyle onunla tanışıyor ve fotoğraflarını çekmeye başlıyor. 1971’de de hayatını kaydediyor. Savaş bittikten sonra çektiği fotoğraf arşivini daha çok zenginleştirdiğini söylüyor ve Ankara’da “Foto Etem” isimli fotoğrafçı dükkanını açıyor. Bu dükkanın açılmasıyla o dönem Etem Tem ile birçok gazeteci röportaj yapıyor ve o röportajlara baktığımızda, “Dükkandan içeri girdiğimizde çok sayıda Atatürk fotoğrafı vardı” yazılıyor. Bu fotoğrafların önemli bir kısmı 2008 yılında Yeditepe Üniversitesi’ne bağışlandı. Fotoğraflar üniversitenin Rektörlük Binası’nın beşinci katında sergileniyor. Yeditepe Üniversitesi’ne önce fotoğraflar geldi ve bu fotoğraflar, Etem Tem’in eşinin bir gazeteciye fotoğrafları vermesinden sonra o gazetecinin de bize vermesiyle elde edildi. Daha sonra aynı gazeteci Etem Tem’in hatırlarını içeren dosyayı da bize verdi. Ben de bu hatıraları gözden geçirdim, titiz bir çalışma ile birlikte ortaya güzel bir şey çıktı. Titiz bir çalışma istemesi dolayısıyla süreç biraz uzadı. Bu hatıralarında, çektiği fotoğrafların öyküsünü ve aynı zamanda da olaylar ile ilgili bilgi veriyor. Fotoğrafı olmayan ama şahitlik ettiği bazı olaylarla ilgili de bilgiler veriyor. Çok dikkat etmemiz gereken bir araştırmaydı bu, çünkü o dönemlerde Soyadı Kanunu henüz yürürlüğe girmemişti ve dolayısıyla bazı isimleri karıştırmadan tespit etmek ciddi emek istiyordu. 23 Nisan’da çıkarmayı çok istedik, yani özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 100. yıl dönümü olması itibariyle, ancak pandemi nedeniyle matbaalar çalışamadı ve o yüzden kitabın çıkışı 29 Ekim’e denk gelmiş oldu.

Kitapta sizi en çok etkileyen fotoğraf ve anı hangisiydi?

Başından sonuna hepsi desem doğru bir şey söylemiş olurum. Çünkü her bir fotoğrafın o koşullar içerisinde bir anlamı var. Mesela diyor ki: “Kurtuluş savaşı esnasında bazen erlerin üzerinde aynı kıyafetleri görmek bile çok zordu.” Yani burada bile zaman zaman herkesin aynı şeyi giyemediği şartların yaşandığı vurgulanıyor. Başka bir örnek verecek olursam, görmeye çok alışık olduğumuz ve üniversitemizde de çokça karşılaşabileceğimiz, Atatürk’ün kareli yelek ve üstünde ceketiyle olan fotoğrafında, Erzurum Kongresi ile beraber Mustafa Kemal’in askerlikten ayrılmış ve üniformasız olduğu görülüyor. Mustafa Kemal’in üniformasını çıkardıktan sonra sivil bir kıyafet giymesi gerekiyor ancak sivil bir kıyafeti yok. Olmadığı için fotoğrafta gördüğümüz o kıyafet, Erzurum Valisi Münir Bey tarafından kendisine veriliyor. Bizim aslında her gün gördüğümüz o fotoğraf bir validen temin edilen, üstüne de büyük gelen bir kıyafet. Bu fotoğraf benim için bu yüzden oldukça önemlidir.

Etem Tem’in anlattığı bazı hikâyeler var ancak fotoğrafları maalesef elimizde yok, benim en çok üzüldüğüm şey bu oldu. Kendisinin de en çok üzüldüğü şey buymuş. Anılarında, Büyük Taaruz’da yaşananları, Atatürk’ün kendini nasıl siper ettiğini ve tüm gün hiçbir şey yemeden savaştığını anlatır. Ölüm kalım esnasında yaşananları anlatıyor aslında ve bu anıların her biri gerçekten önemli.

Tem, İzmir’in alınmasından sonra buraya tekrar dönüyor ve çektiği bazı fotoğrafları tab ettirmek için bir Rum fotoğrafçıya götürüyor. Ancak 1922’de büyük İzmir Yangını meydana geliyor ve fotoğrafçıya gittiğinde o dükkânın da yanmış olduğunu görüyor. Muhteşem fotoğrafların bir kısmı ne yazık ki o yangınla birlikte yok oluyor.

Etem Tem’in çektiği fotoğraflar sadece bir fotoğraf çekme amacı taşımıyor, Kurtuluş Savaşı’nı da anlatıyor. O nedenle hatıralarında söylediği her cümle beni başından sonuna kadar etkiledi.

Etem Tem hakkında çok fazla bilgiye ulaşamıyoruz. Siz kitabı yazarken hangi kaynaklardan faydalandınız?

Kitap aslında bir hatıra kitabı. Dolayısıyla Etem Bey’in anlatılarından oluşuyor. Kitap iki ayrı hatırayı içeriyor. Resimli hatıraların oluşturduğu kısımda fotoğraflar var. Resimli hatıralarda bize gösterdiği fotoğraflar ve öyküler yer alıyor. Diğer bir kısım ise “Kurtuluş Savaşı’nda Gördüklerim” başlığı altında verilmiş ve İstiklâl Savaşı’nın öyküsünü anlatıyor. Ancak bu bölümde fotoğraflar yok, sadece olaylar var. Kitap hatıralardan oluştuğu için sadece Etem Bey’in hatıralarını yayınladık. Ek olarak verdiğim tek şey olarak: Eğer savaş esnasında gelen bir heyet varsa ve bu kişileri hatırlamıyorsa veya anlattığı olayda herhangi bir gazete, kitap ismi geçiyorsa diye düşünerek araştırdım, onları tespit ettim ve kitapta da kaynak ve dipnot olarak belirtim. Yoksa Etem Bey’in hatıralarına herhangi bir ilave yapmadık

Bu kitapla okuyucuda uyandırmak istediğiniz duygu neydi? Hangi misyonla yola çıktınız?

Etem Bey’in dileğini gerçekleştirmek istedim. Öncelikle Etem Tem çok önemli bir isim. Belki saatler boyu anlatabileceğiniz bir şeyi bir fotoğrafla anlatabilmiş bir isim. Kurtuluş Savaşı’nda, bu savaşın en kritik anlarında fotoğraf çeken birisi olarak gerçekten fotoğraf makinesiyle bizleri tarihe tanıklık ettirmiş oluyor. Bu nedenle biz Kurtuluş Savaşı’nın bilmediğimiz taraflarını, bildiğimiz tarafıyla da birazcık daha derinleştirerek vermeye çalıştık. Bu kitap Kurtuluş Savaşı’nda verilen mücadeleyi ve bu mücadelenin hangi koşullar içerisinde yaşandığını bize bir kere daha anlatan ve de ilk defa bir hatıra olarak anlatan bir kitap. Dolayısıyla çok heyecan verici. Etem Bey de Atatürk’ün bir âşığı olarak onun bütün bu yaptıklarının gelecekte daha iyi anlaşılması sağlamak istiyordu. Bu nedenle her şeyi günü gününe not ettiğini belirtiyor. Kitap, Tem’in yazdığı ve söylediği her şeyin, Kurtuluş Savaşı’nın, özellikle gençler tarafından bir kez daha anlaşılmasına ve değerinin takdir edilmesine katkı sunacak bir kitap. Bu işlevi zaten başlı başına benim için heyecan uyandıran bir şey. Ayrıca bu kadar kıymetli fotoğrafları çeken birinin hatıralarını ilk defa yayınlamış olmak da olağanüstü heyecan verici.

Kitabı ne kadar sürede yazdınız? Ayrıca kitabınızın bu sene yayınlanmasının özel bir sebebi var mı, yoksa sadece bir tesadüf mü?

Aslında kitap tamamlandığı anda çıksın istiyordum, ancak bütün hatıralar Osmanlıca yazıldığı için hatıraların çevrilmesi uzun sürdü. El yazısıyla yazıldığı ve bazı yazılar silik olduğu için bunları hatasız okumak ve anlamak oldukça güçtü. Bu sebeplerden ötürü eser ayrıca bir titiz çalışma gerektiriyordu. Acelemiz yoktu ve ben tamamen içimize sinsin istiyordum, öyle bir hâle gelinceye kadar üzerinde çalıştık.

Biz bu kitabı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 100. yılına armağan ettik. 2019’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışının 100. yılıydı ve bu nedenle 2019’dan bu yana zaten bizim için çok kıymetli olan yıl dönümleri vardı. Kitabı bittiği anda paylaşmak istedik, hem bu iki yılda yaşanan yıl dönümlerini de anmak için. 23 Nisan’a denk gelemedi maalesef ama bizim için yine çok kıymetli bir tarih olan 29 Ekim’e denk geldi.

Çalışmalarınızda ciddi araştırma gerektiren bilgilere yer veriyorsunuz. Bu araştırmaları yaparken zorlanıyor musunuz? Türkiye’deki kaynak ve arşivler bilgiye ulaşmak açısından yeterli mi?

Tarih bilimi çok kıymetli ve aynı zamanda çok ciddi titizlik gerektiren bir bilim dalı. Mustafa Kemal’in bu konuda muhteşem bir sözü vardır: “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Eğer yazan, yapana sadık kalmazsa, değişmeyeceğini düşündüğün hakikat şaşırtıcı bir hâl alır” der. Dolayısıyla tarih yapmak ne kadar mühimse, tarih yazmak da o kadar mühim. Doğru tarihi yazabilmek için iyi bir çalışma ve araştırma yapmak gerekir. Ben de araştırmalarımı yaparken çoğunlukla arşiv kullanan ve arşiv kullanmayı da seven birisiyim. Yüksek lisans tezimi yazmaya başladığımdan bugüne, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’yle olan bağımı hiç koparmadım. Aynı zamanda Ankara Cumhuriyet Arşivi’nden de çok yararlandım. Yine Ankara’da bulunan Genel Kurmay Arşivi’nden çokça faydalandım. Hangi konuyu çalışıyorsanız ve temanız neyse, Türkiye’de ona göre bir arşiv çeşitliliği var. Bu arşivlerin dışında çok sayıda kütüphane de var. Yani araştırma yapmak konusunda, belirlediğiniz temaya bağlı olarak arşiv ve kütüphanelere erişim söz konusu. Bir tarihçinin en önemli malzemeleri de arşivlerden çıkar. Ancak bazı konular vardır ki onlarla ilgili arşivde bilgi bulabilmek mümkün olmuyor. Arşiv size her zaman bir şey sunamayabilir. Örneğin, bir biyografi üzerinde çalışıyorsanız aileye de ulaşmak oldukça önemli. Tarihçilik biraz araştırmacı gazetecilik gibidir. Yani dipsiz bir kuyuda iğneyle kaza kaza bilgi elde edersiniz. Bilim de zaten budur. Yani, daha az bilinen bir şeyi bulup ortaya çıkarmaktır bilim.