"Benim için kıvılcım hep hakikat oldu’’
"Hrant Dink’in gazeteci olması değil, liberal olması değil, solcu olması değil, Ermeni kökenli olması değil beni motive eden sadece gazetecilik ve hakikate hizmetti. Ben onları yazarken de birileri tarafından hakarete uğradım, yaftalandım ama hakikati ortaya çıkarmanın motivasyonu her şeyi unutturdu."
Haber: Ceren İnan
Gazeteci Nedim Şener, 2011 yılında Ergenekon terör örgütüne üye olduğu suçlamasıyla gözaltına alınırken ''Neden gözaltına alındınız?'' sorusuna ''Hrant için, adalet için'' diye cevap vermişti. Hrant Dink cinayetiyle ilgili yazdıklarıyla Fethullahçı Terör Örgütü’nün hedefi olan Şener, Ergenekon terör örgütüne üyelik suçlamasıyla 375 gün tutuklu kaldı. Hrant Dink davasının başladığı ilk günlerden bu yana yaşanan olayları yakından takip eden Nedim Şener, Hrant Dink cinayetini gazetecilik hayatının “dönüm noktası” olarak tanımladığını söylemişti. Hürriyet Gazetesi yazarı Nedim Şener ile Hrant Dink’in ölümünden 14 yıl sonra hala sürmekte olan dava ve konuyla ilgili kitabı “Kırmızı Cuma’’ üzerine konuştuk.
“Vicario kardeşler, Santiago Nasar’ı hemen ve gizlilikle öldürmek konusunda yapılması gereken hiçbir şeyi yapmamışlardı. Aksine, birinin gelip onlara engel olması için boş yere akla gelmedik yollara başvurmuşlardı.” Erhan Tuncel size yazdığı mektubu böyle bitirmişti. Bu alıntı bizi belki de kitabın yazılış sürecinin başlangıcına götürüyor. Konu üzerine araştırmaya başlamanız için kıvılcım oldu diyebilir miyiz?
Evet bu alıntı Kırmızı Cuma kitabımda ama Kırmızı Cuma bu konuda yazdığım ikinci kitaptır. İlki 2009’daki “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” kitabımdır. Ondan önce de muhabir olarak görev yaptığım Milliyet gazetesinde bu konuda haberler yazdım. Dolayısıyla o cümle bana kıvılcım olmadı. Benim için kıvılcım hep hakikat olmuştur. Gerçekler eğer bahsettiğiniz alıntıya uyuyorsa ancak o zaman alıntı yaparım. Ama gerçek her zaman romanlardaki kurgulara uygun olmaz. Gerçekleri eğip bükerek romandaki bir ifadeye sıkıştırmak da doğru değildir. En güçlü şey hakikatin kendisidir ve onun bir romandan alıntıyla anlatılmaya ihtiyacı yoktur. Evet zaman zaman bir romandaki görüş gerçek hayatla benzeşir ama benzemese de hakikat çok güçlüdür. Beni motive eden tek şey de hakikattir. Hrant Dink’in gazeteci olması değil, liberal olması değil, solcu olması değil, Ermeni kökenli olması değil beni motive eden sadece gazetecilik ve hakikate hizmetti. Ben onları yazarken de birileri tarafından hakarete uğradım, yaftalandım ama hakikati ortaya çıkarmanın motivasyonu her şeyi unutturdu. Önemli olan da ortaya çıkardığınız gerçeğin zamana dayanıklı olmasıdır. Nitekim Dink öldürüldükten 14 yıl sonra dahi aynı hakikati söylüyorum ve kimse ortaya çıkıp “Senin yazdığın yalan.” diyemiyor. En fazla iftira atabilirler o kadar. Nitekim, Silivri Cezaevi’ndeyken yazdığım kitabımın adı “Gerçekler Hapsedilemez” idi. Çünkü Dink cinayetiyle ilgili yazdığım gerçekler FETÖ’cüleri rahatsız etmişti ve kumpasla tutukladılar. Rahatsız oldukları ben değildim yazdığım gerçeklerdi. Dolayısıyla onların yok etmek istediği gerçeklerdi. Ama başaramadılar, gerçekleri hapsedemediler.
Yasal bir zorunluluk olmasına rağmen Trabzon Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Hrant Dink’e suikastla ilgili istihbaratı MİT’le paylaşmadı. Başından beri korunan bir taraf olması sizce gidişatı nasıl etkiledi?
Hrant Dink cinayeti konusunda hemen hemen hiç konuşulmayan konunun başında MİT boyutu gelir. 2004 yılında yazdığı bir yazıdan dolayı MİT’çiler kendisi ile Genelkurmay Başkanlığı’nın talebiyle bir görüşme yapmış ve “uyarıda” bulunmuşlardır. Öte yandan tehdit edilmesi konusunda ne yapıldığını bilmiyoruz. Kendilerinde herhangi bir kayıt olmadığını söylüyorlar. Ayrıca Trabzon ve İstanbul Emniyeti koruma ile doğrudan görevliyken bir başka kuruma yazı yazmasının etkisi ne olabilir. Zaten öldürüleceğine, cinayeti kimin işleyeceğine kadar tüm bilgiler Emniyet’te var, koruma için beklemek anlamsızdı. Korumuyorsanız olayın içinde rolünüz elbette tartışılır.
Yasin Hayal 24 Ekim 2004'te Trabzon'daki McDonald's şubesine bomba attıktan birkaç gün sonra yakalanmasına rağmen dosyası terör savcılığına gönderilmedi. Olay, terör suçu olarak değil de basit bir adli vaka olarak ele alındı. Sizce Yasin Hayal için daha en başından özel muamele yapılmasının nedeni neydi?
Yasin Hayal, içinde bulunduğu siyasi hareket içinde ataklığı, sinirli yapısı, provokasyona açık yönleri ile keşfediliyor. McDonald’s şubesine attığı el yapımı patlayıcıyı Emniyet istihbarat elemanı Tuncel yapıyor. Sonra onun başka eylemlerde kullanılması gündeme geliyor ama istenen katil profiline tam uymuyor. Çünkü Rahip Santaro cinayetinde olduğu gibi 18 yaşından küçük katil aranıyor. Nitekim Yasin Hayal’den sonra başka isimler de gündeme geliyor. En son Ogün Samast isminde karar kılınıyor.
Bu kitapla ilgili yaptığınız çalışmaların sizi FETÖ’ye götürdüğünü söylemiştiniz. Peki FETÖ cinayetin neresinde?
Planlamasında, cinayetin işlenmesinde, soruşturmasında, yargılamasında, algı operasyonunda ve bu suikastın başka amaçla kullanılmasında yani her yerinde FETÖ var.
Yapılan ihmallerin açığa çıkmasına rağmen o dönemde kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Kamu görevlilerinin davaya dâhil edilmesi neden 9 senelik bir sürece yayıldı?
Çünkü cinayeti soruşturmasını failin bizzat kendisi yaptı da ondan. 2007-2012 arasında soruşturmayı ve yargılamayı FETÖ’cüler yaptı ve dosyayı adeta kapattı. Ancak 17/25 Aralık operasyonlarından sonra görevden alınanlardan birisi de Dink cinayetini soruşturan Muammer Aktaş’tı. O görevden alınınca soruşturmaya bakan savcı dosyadaki gerçeği gördü ve FETÖ’ye yönelik soruşturma başlattı. 1.5, 2 yıllık süre sonunda 2015’te iddianame yazıldı ve 2015-2021 arasında halen süren yargılamada 76 sanık yargılaması başlandı. Dava da bitme aşamasına geldi zaten. Yani 14 yıllık sürenin ilk 7 yılı FETÖ’cülerin etkisiyle yitip gitti.
Tuncel’in yazdığı mektupta Rahip Santoro ve Muhittin Zenit’in ‘çok samimi’ oldukları iddia edilmişti. Dink cinayeti ve Santoro cinayeti arasındaki bağlantıda kilit isim polis memuru Zenit mi?
O tam olarak araştırılmamış bir konu. Ama başka bağlantılar da var. Kitabımda yazdım ama daha da geliştirilmesi lazım.
Katil Ogün Samast ile hatıra fotoğrafı çektiren polis Yakup Kurtaran olayın ardından Malatya emniyet müdür yardımcısı yapıldı. Bunu cinayetin arkasında Gülen yapılanmasının olması ile bağdaştırabilir miyiz?
Evet.
Kitabınızı yazarken başta Erhan Tuncel olmak üzere haber kaynaklarıyla ilişkileriniz nasıl oldu? Nesnelliği korumak ve yeterli mesafede olmak arasındaki dengeyi nasıl koruyorsunuz?
Erhan Tuncel haber kaynağım hiç olmadı, kirli adamdan haber kaynağı olmaz. Tuncel bu olayın faili olarak üzerinde durmam gereken birisiydi. Cezaevinden yazdığı mektuplar Dink cinayetinin aydınlatılmasında yararlı olur düşüncesiyle önemliydi ve o yüzden kitabımda yer aldı. Ona karşı nesnellik diye bir tutumumum olamaz çünkü o bu cinayetin planlayıcısıydı.
Gazetecinin kaynakla ilişkisinde sorumlulukları nelerdir? Kaynağa doğru soruları yöneltmek ise bilgiye ulaşma açısından çok önemli. Araştırma sürecinizde buna yönelik bir deneyim yaşadınız mı?
Kaynağa ilişkin tek bir sorumluluğu vardır; o da, eğer verdiği bilgi veya bilgi doğru ise, gerçek ise ve halkın bilmesi gereken bir haber ise ve adının yazılmamasını istemiyorsa, yazmazsınız. Haber kaynağıma güveniyorum diyerek aldığın her bilgiyi ya da belgeyi da yayınlayamazsın çünkü onu doğrulatman gerekir. Doğrulattığın bilgi habere dönüşürken kaynak isminin gizli kalmasını istiyorsa buna saygı gösterilir. Çünkü doğrulanmış haber artık seni bağlar. Yok verilen bilgi doğrultulmadan yayınlanırsa sorumluluk onun değil senindir. “Güvenilir bir kaynaktan aldım” diyerek doğrulanmadan bir habere verirseniz siz gazetecilik değil yalancılık yapmışsınızdır. Son zamanlarda böyle bir moda çıktı, yalan “Bylock kullanıcısı Bakan” diye haber yapan ünlü televizyoncu ceza aldı. Savunmasında yalan haberi, “Güvendiğim bir kaynaktan aldım” dedi. O zaman iki sonuç çıkıyor, birincisi kaynak güvenilir değil ya da haberi kendin uydurdun. Her ikisinde de yalan haber yaptın.
Son olarak Hrant Dink’in ölümünden 14 yıl sonra hala devam etmekte olan davanın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bunun için ön yargısız dava dosyasını incelemeniz gerekiyor. Ayrıca konuyla ilgili bilgi sahibi olmadan yorum yapmaktan kaçınmanız gerekiyor. En azından 2009’dan itibaren yazdıklarımı okumak hiç olmazsa daha kısa bir metin olan dava hakkındaki savcılık mütalaasını okumak gerek. Birilerinin yorumlarının peşinden sürüklenirseniz gerçeğe değil algıya hizmet ederseniz. Herkesin bundan kaçırması gerekir.