Bir günde Gaziantep

Bir günde Gaziantep

İlgili konu

Binlerce yıllık tarihi ile ülkemizin en önemli kültür merkezlerinden olan Gaziantep, her yıl birçok yerli ve yabancı turisti ağırlıyor. Şöhretini büyük ölçüde mutfağına borçlu olan kent tam anlamıyla bir yemek cenneti.

Haber: Feyzanur Kaya

Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir şehri geziyorum. Paleolitik çağdan bu yana insanların adım attığım yolda yürüdüğünü bilmek, onlarla aynı manzaraya bakmak içimde tarifsiz bir heyecan oluşturuyor. Gaziantep ülkemizin sekizinci büyük şehri; çok kalabalık, çok gelişmiş ve çok yeni ama tüm bunlardan sıyrıldığında her tarafı tarih kokan bir şehir. Hititler, Asurlar, Persler, Makedonlar ve Araplar bu şehirde hüküm süren medeniyetlerden bazıları. Şehir üzerinde yaşayan her kültürden bir parça kapmış, harmanlamış ve bugüne taşımış. Bu tarihi şehri anlamak için onun kalbine inmek gerekiyor. Şehir merkezinde bulunan ‘Eski Antep’e gidiyorum, burası Antep Kalesi’nin etrafında gelişen şehir. Hanlar, müzeler, çarşılar burada bulunuyor. 

BAKIRCILAR ÇARŞISI

Gaziantep dediğimiz zaman akla gelen ilk şeylerden birisi bakır işlemeciliğidir. Bakırcılar Çarşısı aslında bünyesinde bir- çok mesleği barındıran bir çarşı kompleksi. Bakır işlemeciliği, cam üflemeciliği, yemenicilik, sabunculuk gibi zanaat dükkanları burada bulunuyor. Hanlar bölgesinde bulunan çarşıya adım attığınız anda kendinizi yüz yıl öncesinde buluyorsunuz. Dükkan sahiplerinin çoğu aile mesleklerini yapıyor yani bu zanaatlar babadan oğula, dededen toruna geçiyor. 

Rastgele bir bakırcı dükkanına giriyorum. İçerisi pırıl pırıl, her yerde türünün tek örneği el işlemesi bakır parçalar var. Bakır kazanlar, cezveler ve leğenler her Anteplinin evinde bulunuyor. Süslemeleri bol fincan takımları ve ev süsleri ise evlenecek gelinlere ve turistlere hitap ediyor. Dükkan sahibi Haluk amca ile oturuyoruz. Bana elleriyle yaptığı bakır fincanlarında kahve ikram ediyor, havadan sudan sohbet ederken bakırcılığın onlarda aile mesleği olduğunu altı nesil bu işi yaptıklarını söylüyor. Biz sohbet ederken dışarıda torunu bakırcılık sanatını öğreniyor, yanında da babası... Keyifli bir sohbetin ardından veda edip çıkıyorum. Dikkat etmeniz gereken önemli bir konuysa dükkanlar çok küçükler ve dolular, sizler benim gibi acele hareket etmeyin ve her şeyi devirmeyin.

Çarşıda yürümeye devam ediyorum, yemeni işleyenler, kutnucular, ahşap işlemecileri, hepsi kendi zanaatının kaybolmasına engel olmak için çalışıyor. Gözüme sabun satan bir dükkan ilişiyor. Hemen gidiyorum, tezgahın kokusu tüm sokağa yayılıyor. Gaziantep’te sabunculuk çok yaygın bir meslek. İnsanlar kendi yetiştirdikleri zeytin ağaçlarının mahsullerini çeşitli aromalarla karıştırıp mis gibi zeytin sabunları yapıyor. Sabunlarının her derde deva olduğunu söyleyen bu insanlar ayrıca çeşitli bitki karışımları da yapıyor ve halk arasında da neredeyse şifacı olarak görülüyor. Bakırcılar Çarşısı’ndan sonraki durağım Almacı Pazarı. Burası çeşit çeşit baharatların ve kurutmalıkların satıldığı bir pazar. Her yer rengarenk, mis gibi baharat kokularının arasında insan mest oluyor. Gaziantep mutfağı dünyada şehir ismiyle anılan tek mutfaktır ve koruma altındadır. İşte bu mutfağın kalbi Almacı Pazarı’nda atıyor. Yöreye özgü baharat karışımları, patlıcan, biber, kabak kurutmalıkları tezgahlardan alınıp maharetli ellerde nefis yemeklere dönüşmeyi bekliyor. 

YAŞAYAN MÜZE: TARİHİ GÜMRÜK HANI

Gümrük Han, şehirdeki on sekiz handan birsidir. Kayıtlara göre 1873-1878 yılları arasında Hacı Ömer Efendi tarafından yaptırılmıştır. İki katlı ve tek avlulu olan Gümrük Hanı geleneksel bir Osmanlı hanıdır. Han, 2011 yılında restore edilmiş ve ‘Yaşa- yan Müze’ adıyla tekrar açılmış- tır. Gümrük Han, Gaziantep’in değerlerini ve kültürlerini canlı canlı yaşayabileceğiniz yerlerin başında geliyor. Hanın kapısın- dan içeri girer girmez güzel bir avluyla karşılaşıyorum, insanlar burada oturup ünlü urmudut şuruplarından içiyor. Bu şurup yoğun kıvamlı ve oldukça

ekşi ama yerel halka göre tam bir şifa kaynağı. Kansızlığa ve boğaz enfeksiyonuna iyi geldiği söyleniyor. Şehrin her yerinde el arabalarında satılıyor. Gümrük Hanı’nda Gümüşçülük, Teşbih- çilik, Ressam Kilimci, Aba Dokuma, Mozaik Sanatı, Cam ü eme, Bakır İşleme, Takunya, Ebru, Antep İşi, Ahşap Oyma, Kutnu Dokuma, Yemenicilik, Kilimcilik ve Sedefkârlık gibi zanaatlar yaşatılıyor. İlk işim üst katta yer alan Cam üfleme atölyesine gitmek oluyor. Birbirinden güzel kristallerle ışıl ışıl parlıyor dükkan. Kuğu şeklindeki kristal kolonyalıklardan fıstık kolonyası döküyor elimize dükkan sahibi. Bu kolonyalar şehrin simgesi haline gelen fıstıktan yapılıyor. Fıstığın yemişinden ve çiçeğinden yapılan iki farklı koku var. Üfleme sanatıyla yapılmış cam süs eşyaların orada bırakıp yöresel gelinliklerin sergilendiği odaya geçiyorum. Burası şehrin eski zamanlarda evlilik seremonisine ne kadar önem verdiğini gösteriyor. Çeşit çeşit ipek gelinlikler ve üzerine giyilen kutnu zıbınlar, hepsinin kendi hikayesi var. Gümrük Hanı’ndan çıkmadan önce hediyelik eşya dükkanına uğruyorum. Burada yöresel Antep bebekleri var.

Bu bebekler yöresel kadınları temsil edecek şekilde yapılmış. Gaziantep’e özel kutnu kumaşından üç etekleri ve ellerinde kil testiler var. Gümrük Hanı Gaziantep’in küçük bir modeli gibi şehrin tüm tadını içinde barındırıyor.

HAMAM MÜZESİ

Gaziantep gezimde en merak ettiğim yerlerden birisi de Hamam Müzesi’ydi. Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan külliyenin hamam bölümü olan müze yıllar boyunca Paşa Hamamı olarak halka hizmet etmiş. 2015 yılında Gaziantep Belediyesi tarafından aslına uygun olarak restore edilen hamam, hamam kültürünü yansıtmak amacıyla müze olarak açılmış. Balmumu heykellerle süslenen müzede soğukluk, ılıklık ve loğusa hamamı mevcut. Gaziantepliler için hamam çok önemli ve hala yaşayan bir gelenek. Müzede göze çarpan ilk şey eski halkı temsil eden balmumu heykeller. Ilıklıkta çeşit çeşit yemek yiyen kadınlar ya da loğusa hamamında lohusa kadının kötü ruhlardan temizlenmek için yıkanmasını bizlere gösteren heykeller bizi bu güçlü kültürle baş başa bırakıyor.

MUTFAK MÜZESİ

Bu gezinin en güzel yanlarından birisi tüm müzelerin ve hanların birbirine yakın olması. Dar Antep sokaklarını gezerken şehrin dokusunu hissedebiliyorsunuz. Hamam Müzesi’nden çıkar çıkmaz soluğu Emine Göğüş Mutfak Müzesi’nde aldım. Bu müze ülkemizin ilk mutfak müzesi. Bayram yemeği yuvalamanın yapılması, soğuk kış gecelerinde tandır başında verilen sucuk, bastık, ceviz, fıstık, keten tohumu, mırra pişirilmesi gibi yöresel detaylar Antep yöresine özgü kıyafetler giydirilmiş balmumu heykellerle canlandırılıyor. Eski bir Antep konağında olan müze, bize eski yöre insanın yaşantısını sunuyor.

ANTEP KALESİ

Gezimin son durağı şehrin en önemli yeri olan Antep Kalesi. Bu kalenin tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyor ama 6000 yıllık bir geçmişi olduğu düşünülüyor. Tüm heybetiyle karşımda duran bu kalenin binlerce yıllık tarihi aslında biraz tüyleri- mi ürpertiyor. Gördüğü savaşlar, hastalıklar, ölümler, zaferler ve aşklar, hepsini heybetli taşlarının küçük oyuklarında saklıyor. Esas adı Kala-i Füsus (Yüzük Kalesi) olan kalenin adı bir efsaneye dayanıyor. Efsaneye göre kaleyi, bölgenin sahibi olan bir kız yaptırıyormuş. Kalenin yapım masrafını karşılamak için çok kıymetli olan yüzüğünü satmış. Bunun için kaleye, yüzük kalesi anlamında Kala-i Füsus adı verilmiş. Kalenin içinde Kah- ramanlık Panorama Müzesi yer alıyor. Bu müzede Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda Antep’in verdiği mücadele anlatılıyor. Şehrin büyük kahra- manları ve o dönem yaşananlar müze ziyaretçilerine anlatılıyor. ‘Gazi’ şehir gazilerinin ve şehitle- rinin anısını yaşatıyor.

LEZZET ŞEHRİ

Bu geziyi tabiî ki yemeklerden tatmadan bitiremem. Kültürü- nün büyük bir bölümünü mutfağından alan bu şehir gerçek bir yemek cenneti. Antep sofraları çok zengin oluyor. Benim size tavsiyem Kale çevresinde karşınıza çıkan ilk kebapçıya girmeniz. Bu küçük kebapçılar babalarından, dedelerinden öğrendikleri tariflerle size harika bir yemek deneyimi yaşatacak- tır. Özellikle beyran ve alinazik yemeden Antep’i gezdim diyemezsiniz. Daha farklı tatlar arayanlar ise bayram sabahla- rının vazgeçilmez yemeği olan yuvalamayı ya da dünya çapında ödül almış olan şiveydizi deneyebilir. Ve son olarak Tarihi Millet Hanı’nda mırralarınızı yudumlayıp gezinize tatlı acı bir nokta koyabilirsiniz.